Taxi Driver ve Cennet

Hacer Dalkiran
3 min readDec 13, 2022

--

Uzun zamandır izlemek istediğim bir film vardı: Taxi Driver.

Filmin konusundan bahsetmek gerekirse; Vietnam Savaşı’ndan yeni dönmüş kahramanımızın uyuyamadğı için taksi şöforlüğüne başlaması ile gelişen olaylar.

Buradan sonrası spoiler içeriyor, uyarayım.

Deliliği okumak, izlemek, insanın karanlık taraflarıyla yüzleşmesini izlemek inanılmaz keyif verici. Bunu en iyi işleyen sanatçı, şüphesiz Dostoyevski’dir. Ama bu tabi başka bir yazının konusu. Değinmeden geçemeyeceğim, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ı da bir tür deliliğin romanı değil midir?

Taxi Driver’ımız ile Hikmet’imizin deliliği birbirini andırmaktadır mı? Belki.

Delilik bu filmin bir tarafı; Yalnızlık ve can sıkıntısı ise diğer taraflarından bazıları. Ben can sıkıntısı ile devam etmek istiyorum. Bir düşünürün de dediği gibi modern insanın en büyük sorunu can sıkıntısı mıdır? Tüm o modern zaman kötülükleri ve sapkınlıkları can sıkıntısının bir ürünü müdür?

Mesela Squid Games dizisindeki zenginlerin tek sorunu can sıkıntısı, farkında mısınız? Tüm bu film, dizi, kitap ve oyunlar sadece insanın üretme ve kendini anlatma biçimi olarak açıklanamaz. Film izliyoruz, çünkü canımız sıkılıyor. Kitap okuyoruz, çünkü daha iyi biri escapism seçeneğimiz yok. Felsefeyle ilgileniyorum, çünkü sıkıcı dünyadan bir nebze uzaklaşabiliyorum. İnsanlar sevdikleri ve sevildikleri ilişkilerini bitirmeyi de göze alarak neden eşlerini aldatıyorlar? Çünkü canları sıkılıyor.

Bertrand Russel’in ‘Aylaklığa Övgü’ kitabını da yakınlarda okudum. Modern dünyanın iddia ettiği gibi çok çalışmak bir erdem değildir, modern bir köleliktir, diyor düşünürümüz kısaca. Russel’e göre verimli eğlence yöntemleri pek tabi ihtiyaçtır. Kendisine katılıyorum.

Medya ve sosyal medyanın bize gösterdiği gibi çalışmadığımız, pazartesi sendromu yaşamadığımız bir dünya aşırı sıkıcı olmaz mıydı peki?

Sabah yedide uyanmaktan ve koştur koştur işe gitmekten ben de herkes kadar nefret ediyorum. Ama babası zengin, ve bir geçim derdi olmayan bir kız olmak fikrinden daha fazla nefret ediyor olabilirim. Bilmiyorum, belki de fakirlik ve kölelik ruhuma işlemiştir. En azından kendime yetebiliyorum ve çarkların bir dişlisi olsam da kendi kendime dönüyorum. Böyle ediyorum kendimi teselli. Konuyu çok dağıttım. Farkındayım.

Zenginlik ve hiçbir eksiğinizn olamaması demişken, cennetten de bahsetmek istiyorum. Cennet… Hiçbir ihtiyacımızın olmadığı, hayal kırıklığı, üzüntü ve acının olmadığı bir yer. Aman Tanrı’m bu çok korkunç değil mi?

Buradan yunan mitolojisindeki bir karakterden ve yaşamın anlamına geçiyorum. Sisifos, Tanrı’ların cezalandırdığı kahraman… Hikayeye göre Sisifos Tanrı’ları kızdıracak bir suç işlemişti. Ve cezası bir kayayı dağın tepesine yuvarlamak. Ancak burada da bitmiyor. Kaya tam tepeye varıldığı an tekrar aşağı yuvarlanıyor. Sisifos hiç şikayet etmeden tekrar yukarı yuvarlıyor. Bu döngü ise sonsuza kadar devam ediyor. Ne korkunç bir ceza değil mi? Halbuki Albert Camus bunun böyle olmadığını söylüyor. Ve bir amacın aslında insanı diri tuttuğunu söylüyor. Peki cennet gibi amaçsız olduğumuz yerde, sadece hazzın ve keyfin olduğu bir yerde nasıl gerçek anlamda mutluluktan bahsedebiliriz? Su içmekten en fazla keyif aldığımız an gerçekten susadığımız anlar değil midir? Acıkmayı unuttuğumuz ve yemekten çok tıkınma diyeceğimiz eylemi yaparken mutlu muyuz? Peki çocukken sokakta oynamaktan yemek yemeyi unuttuğumuz ve açlıktan ölüyorken yediğimiz o makarnanın tadını şu an alabiliyor muyuz? Daha fazla dramatize etmeden şuraya varmak istiyorum.

Zorluk ve amaç yoksa mutlu olunabilir mi? Bana Descartes’vari şöyle bir cevap verebilirsiniz: Tanrı öyle bir Cennet yaratır ki, acısız da bu dünyada olduğumuzdan daha mutlu olabiliriz. Ben de Schopenhauer’vari bir yanıt veririm: O zaman ne gerek vardı bu kadar acıya? Ne gerek vardı 6 yaşındaki kız çocuğunun senelerce tecavüze uğramasına? Bu konuda Ivan Karamazov gibi düşünüyorum.

Cennet fikri kendi içinde cehennem fikrinden daha fazla konuşulmaya değer paradoks içeriyor.

Sonuç olarak sonunda cennete gideceksek de ben bu dünyadan daha keyifli olacağını düşünmüyorum. Amaç bizi diri tutar. Taxi Driver filmindeki kahramanımız gibi hiçbir şey iken, başkanı öldüren bir terörist ya da genç bir kızı fuhuş çetesinden kurtaran kahraman olmak, ikisi de, can sıkınıtısından iyidir.(Mi?).

Filmin ufaktan dokundurduğu diğer kısım ise, kahraman ve terörist arasında çok ufak bir çizgi olduğu. Bugün kahraman dediğimiz insanlar ufak bir kaydırma yapsalar korkunç kişiler olarak bilineceklerdi.

Hitler ve Truman…İkisi de korkunç işler yapmadı mı? Birini biliyorsunuz. Diğerini de ben yazayım; atom bombası atıldığı zaman, bu kararı alan kişi. Fark nedir peki? Birini neden kimse tanımıyorken, diğerinin herkes tanıyor? Fark birinin kaybetmesi. Tabi ki Hitler’i masumlaştırmıyorum. Ama kazanan Hitler olsaydı aynı şekilde düşünür müydük bugün. düşünmeden edemiyorum.

Neyse canım sıkıldı, gidip bir film ya da dizi izleyeyim.

--

--

Hacer Dalkiran
Hacer Dalkiran

Written by Hacer Dalkiran

Mathematician and Cybersecurity girl

Responses (1)