Sevgili Bilge…

Hacer Dalkiran
1 min readJan 10, 2022

--

Sevgili Bilge,

Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de…

Oğuz Atay’dan okuyup manasız bulduğum, ancak şimdi yeri geldiği zaman anlamlandırabildiğim bir bölüm daha…

O değil de Martin Eden ve Hikmet ne kadar alakasız ama benzer karakterler. Martin Eden herkesi karşısına alıp kimse inanmasa da başaran, başarısından sonra en büyük düş kırıklığını yaşayan kahraman. Hikmet ise Sevgi ile mutlu olamayan, vasıfsız, sapık, hayattan zaten bir beklentisi olmayan, yavaş yavaş delirip, deliliğinin zirvesini balkonunda yapan bir Anti-kahraman. Martin Eden de aşık oldu. Ama sevdiği kadın boş, vasıfsız aristokrat bir hanımefendiydi. Hikmet’in Bilge’si Hikmet’i tüm o deliliğiyle sevmiş bir kadın. Martin, aşkı kendisini anlasaydı o sulara dalmazdı bana göre. Ama Hikmet o kadar umutsuz bir vakaydı ki, o balkonun demirlerinden kimse uzaklaştıramazdı. Hikmet Schopenhauer’vari bir mutsuzluğa sahip, Martin Nietzsche’vari bir üstünlüğe sahipti. Ben Martin Eden’i daha yakın, ama Hikmet Benol’u daha gerçek buluyorum. Neyse… Sonuçta ikisi de bolca mutsuz olup, tüm mutsuzluklarıyla göçüp gittiler.

--

--

Hacer Dalkiran
Hacer Dalkiran

Written by Hacer Dalkiran

Mathematician and Cybersecurity girl

No responses yet